top of page

VARDI DA BİZ Mİ İÇTİK?

  • Yazarın fotoğrafı: Abdullah Yılmaz
    Abdullah Yılmaz
  • 6 Eki 2024
  • 2 dakikada okunur

Türkiye solunun çoğu tabakaları, neyin üzerine inşa edildiğinin bilincinde değil. Türkiye solu daha felsefeyi kavrayamamıştır. Ekolojiyi bilmiyor. Sanatı tarihi bilmiyor. Kendisinin, yani insanın nereden gelip nereye gittiğini bilmeyen sol kalkıp da başka bir entelektüelin görüşlerini yerden yere vuruyor. Bu ülkenin İHD’sinden tutun feminist yapılarına, siyasi partilerine, sivil toplum kuruluşlarına kadar henüz nasıl bir ülkede yaşadıklarının ruhunu bilmiyorlar. Bu ruhu kavrayamayan kişiler Oruçoğlu’nun ruhunu eleştiriyorlar. Hatta insan evladının geldiği damarı bilmiyorlar. Bildikleri şey, feministlerle yürüsen, LGBT bayrağı taşırsan, İHD’yi savunursan, bir partiye girip çıkarsan, Moda veya Cihangir gibi yerlerde oturup kalkarsan, oraların kafe barlarında içkini, kahveni yudumlarsan; solsun ve aydınsın.

Oruçoğlu Taksim Meydanı’nda yukarıda adını saydığım kuruluşların bayrağını mı taşısın? İnanıyorum taşısa Oruçoğlu’nu bu gün ki gibi eleştirmezler.

Ayrıca, yazılan yazıların ya da söylenen görüşlerin revizyonist olup olmadığını anlamanız için bir laboratuarınız mı var. Ya da pota… Potaya döküyorsunuz görüşü, revziyonist ya da oportünist olup olmadığını anlıyorsunuz. Ya da kan testine gönderiyorsunuz. DNA testi yapıyorlar. O görüşün revizyonist olduğu anlaşılıyor.

Bir de, sanki dört dörtlük bir Marksist Leninist Maoist ya da başka ist parti vardı da Oruçoğlu mu revizyona sokup organlarını değiştirip revize etti?

Böbürlendiğiniz solcular Esenyurt, Avcılar, Bakırköy, Küçükçekmece, Maltepe, Kadıköy gibi yerlerde parsa kapmak için bırakın gırtlaklarını yırtmayı, kıçlarını yırtıyorlar. Bunları da teste göndermek gerekir mi acaba! Revizyonistler mi, değiller mi? Bence göndermek lazım…

Yahu Türkiye tarafı ya da Kürdistan’daki solcular ruh nedir onu bilmiyorlar. Ruh dedikleri zaman Politzerin felsele kitabındaki ruhtan başka bir şey anlamıyorlar. Mesela evreni geçelim de üzerine bastığımız gezegenin ruhunu, bunun üstünde yaşayan hayvanların, ağaçların, rüzgârın, yağmurun çamurun ruhunu bilmiyorlar. Oruçoğlu bunların ruhunu size anlatıyor ama sizler onu anlamıyor, geçmişten gelen bir geleneğe takılıp kalıyor ve oradan insanları eleştiriyorsunuz. Oruçoğlu’nu eleştirenler ya takıntılıdır, ya da; Belli canım. Ben onları çok iyi biliyorum.

İnsanın türeyişini bilmeyen kişi solcu olsa ne olur olmasa ne olur. Tabağında hayvan cesedi, süt, yoğurt, yumurta, bal gibi kan ve gözyaşı bulunduran şahıstan solcu olsa; aha bu kadar solcu olur. Bu tür yiyeceklerin geldiği mecraların acısını bilmeyen insanların her tarafı insan olsa ne yazar. Önce buradan yola çıkın da sonra Oruçoğlu’nu anlayın, daha sonra da eleştirin.

Hayvanların irinini, gözyaşlarını, leşini, kanını yiyen kan emicilerin hiç birisi Oruçoğlu’nun evrene baktığı gözü görüp oradan mana çıkaramıyorlar. Çünkü hayvanın, insanın bir akrabası olduğunu, onunla aynı atadan anadan geldiğimizi kavrayamayan ve hayvanın ruhunu anlamayan kişi uyduruk uyduruk her şeyi yazar döker ve kendini solcu sanır. Bilmez ki ben bir Nazi’den de beş beter bir yaratığım. Nazi’ler bari öldürdüklerinin leşlerini yemiyorlardı.

Benden Oruçoğlu’na bir çağrı; Çoğu sanatçılar gibi, başta da Gabriel Garcia Marguez olmak üzere yazı yazmadığı, resim yapmadığı zamanlarda o meyhane senin bu bilmem ne hane benim. Sağ yanımda bir fahişe, sol yanımda bir orospu, kadeh kadehe mayışıp düşüp kendinden geçinceye kadar eğlenceye devam.

Sonra gene sanatçılığa…

 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
YÜRÜYEN MEZARLIKLAR!

Yürüyen mezarlıklar denince ilk akla gelen insan cesedi oluyor. Ceset, mezarlıkta olması gereken bir şeydir. Çünkü insan denen bu...

 
 
SÖYLEYECEK SÖZ BULAMIYORUM!

Bir tek. Bir tek dedim değil mi? Bir tek. Yeryüzünde bir tek insan diye adlandırılan canlı yaşamıyor. Yeryüzünde binlerce canlı yaşıyor....

 
 
bottom of page